 Kelebek Etkisi
Geçiş dönemi aynı zamanda bir yaratım, bir doğum sürecidir. Yeninin
doğması için eskinin sona ermesi gerekir ve bu zaman alan, sancılı,
inişli-çıkışlı, iki ileri-bir geri, bir süreçtir. Eğer bitirilmesi,
geride bırakılması gereken bir türlü bırakılamıyorsa, hayat yeniye yer
açmak için eskiyi gitgide zor yaşanılır hale getirir. Mesajlar alınsın
ve gerekli dersler çıkarılıp yeniye yer açılsın, değişim dönüşüm
yaşanılsın diye. Kişi o mesajları duymamazlıktan gelir, almamakta ısrar
ederse ve bırakılması gerekeni tutmaya devam ederse, yani kısaca olması
gereken yönde farkındalık sağlanmaz, gelişim, değişim gerçekleşmezse,
hayat öyle bir olay yaşatır ki kişiye, dibe vurma, duvara çarpma gibi,
alınması gereken ders acısıyla, yarasıyla gelir, en iyi ihtimalle bir
daha unutulmamak üzere ders alınır. Can acır ama sonra yara kapandığında
bu zorlu tecrübeye minnet duyulur. Çünkü birey acılı da olsa süreçten
yenilenerek, büyüyerek, olgunlaşarak, olumlu yönde değişerek çıkmıştır.
Mesleğimiz koçluk işte bu geçiş dönemlerindeki kişilerle buluşursa, bir
nevi ebeliğe benzer bir hizmet halini alır: Kişinin, minimum acı,
maksimum keyif ve verimle gebelik sürecini sağlıklı bir yaratımla
sonlandırmasına destek olmak.
Kurumlar, toplumlar, hatta
insanlık da geçiş dönemlerini bireylerin yaşadıkları gibi yaşarlar.
Doğmaya çalışan kendine alan ararken, sonlanması gereken belki de en
hırçın hali ile alanını kaptırmamaya çalışır, yeniye direnir. Şu anda
toplum olarak, hatta tüm dünyada yaşadığımız süreç bundan farklı değil.
Tarihin çok önemli bir geçiş dönemini deneyimliyoruz. Eski ile yeni
arasındaki çekişmenin, çatışmanın sancısını, acısını her birimiz
iliklerimize kadar yaşıyoruz. Belki de her anlamda polaritelerin zirve
yaptığı bir dönemdeyiz. Çok gerilere gitmemize gerek yok, sadece 10 yıl
önceyle karşılaştırdığımızda bile, katlanarak artan koçluk, kişisel
gelişim, spirituel çalışmalar, inzivalar, yoga meditasyon kampları, aile
dizimleri, nefes terapileri, şifalanmanın binbir yolu, otellerin bu
hizmetlere yer veriyor, tatillerin karada, denizde bu tip programları da
içeriyor olması, kurumların artık bu tarz eğitimleri arar sorar hale
gelmesi, farkındalık, kolektif bilinç ifadelerinin neredeyse ilkokul
öğrencilerinin diline kadar girmesi, 7’den 70’e çevreye, doğaya, insan
hayatına verilen değer, BİZ bilinci, hepimiz BİRİZ inancı, insanlığın
aydınlanma yolunda ne kadar hızlı ilerlediğini göstermekte. Diğer
taraftan da giderek artan güç, başarı, prestij, popülarite, ünvan,
maddiyat, sosyal konum bağımlılığı, çılgın bir hal alan rekabet hali,
üretimden çok tüketim alışkanlıkları, BİZden önce BEN yaklaşımı, benim
gibi olmayan bana tehdit inancı, sokaktan parlamentoya, üniversitelerden
işyerlerine giderek artan tansiyon, agresyon, işlenen suçlar, artan
terör vs. Aydınlık-karanlık, sıcak-soğuk, gündüz-gece kadar birbirinin
zıttı. Bu zıt kutupların yarattığı gerilimin sancısını da tüm insanlık
çekiyor. Ancak unutulmamalı ki görünen, duyulan, bilinen karanlık taraf,
çünkü maalesef medyanın haber değeri bulduğu yer orası. Oysa ki
aydınlık taraf da en az karanlık kadar var. Sessiz, sakin, mütevazi,
görünmez değil ancak aranırsa bulunur türden. Ve de çok sağlam, çok
kararlı, çok tutarlı, bulaşıcı, yayılması daha hızlı, etkisi daha derin.
Şimdi böyle bir dönemde bizim üzerimize ne düşüyor? Koç
kimliğimiz bir yana, bizim, hiç olmazsa kendi başımıza yapabileceğimiz,
aydınlıkta kalmaya özen göstermek. Bunun sadece iç dünyaya yönelik
bireysel bir çalışma olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak iç dünyanızın
huzuru, pozitif ve yüksek enerjisi ve güven hissi için yapacağınız her
bireysel çalışmayla sistemin aydınlık tarafına önemli katkıda
bulunduğunuzun farkında olun. Düşünce yapınız, duygularınız,
ifadeleriniz, davranışlarınız, zihinsel kurgularınız ile kolektif
bilinci ve sistemik yaratımı her an, her yerde etkiliyorsunuz. Yani dış
dünyanızı pozitif ya da negatif etkiliyor olmanız, iç dünyanızın pozitif
ya da negatif olmasından geçiyor.
Spiral Dinamikler öğretisi,
şu an dünyada olanı, “Başarı Güdümlü” Turuncu dönemin, bir taraftan
karanlık benzetmesi yaptığım “Ben Merkezci” Kırmızı döneme doğru aşağıya
(geriye), diğer taraftan da aydınlık diye ifade ettiğim “Eşitlik”
(Yeşil) ve “Bütünsel Akış” (Sarı) Dönemlerine doğru yukarıya (ileriye)
çekilmesi olarak ifade etmekte. Sen günlük yaşamında davranış ve
tutumlarınla hangi dönemin öğelerini yaşatıyor, olma halinle hangi
dönemin değerlerini yansıtıyorsan o döneme çekilmemize katkıda
bulunuyorsun. Korku, öfke, hırs, intikam, yargı, önyargı seni de
karanlığın parçası yapıyor. Tüm bunları sevgi, güven, kabul, saygı ve
açıklığa dönüştürdüğünde, tüm olup bitenin üstünden ötesinden baktığında
eskiyle “didişmek” ya da bir mücadelede kazanan-yenilen, güçlü-zayıf
olmak yerine, diyalog, paylaşım ve kolektif yaratıma ve yeniye alan
açmaya katkıda bulunuyorsun. Bir de koçluk becerilerin ile bu yaklaşımı
çevrene yaymaya ve var oluşunla insanlara umut ve ilham vermeye, örnek
olmaya başladığında bil ki aydınlığa doğru son derece güçlü bir kelebek
etkisi yaratmaktasın.
O halde bu geçiş döneminde, sen kendinde neyin tohumunu besleme, büyütme ve çevrene sunmayı seçiyorsun?
Burcu YALMAN (PCC, ACPC, ACT) Adler CE Fakülte Lideri |