Adler Blog

KARMAKARIŞIK: EN ÇOK KİM KARIŞIK?

Öğrenci ve mentee’lerimden şu soruyu çokça duyarım:
“Hocam, danışanımız kafası karışık geldiğinde ne yapacağız?”
İçeriye buyur edeceğiz :)
“Hocam ciddi diyorum, danışan ne istediğinde net değil. Konuyu sorunca bir konudan giriyor bambaşka bir konudan çıkıyor. Uçuşan konular arasında yolumuzu yönümüzü bulmaya çalışıyoruz. Bu durumlarda ne yapmalıyız?”
İçeriye buyur etmeliyiz :) Danışanı, içerisine, iç dünyasına buyur etmeliyiz. Çünkü kafa karışık olsa da içerisi nettir. Danışan bile farkında değildir; gerçeği iç dünyasında gizlidir. Derine indikçe berraklaşır. “Peki nasıl hocam?”

Önerim henüz derinlere dalmadan, suyun yüzeyinden başlamak. Öncelikle dinlemek ve sırı kaliteli, iyi bir ayna olup söyleneni, sergileneni yansıtmak:
“Senden …….. dediğini duyuyorum.”
“Anlattıklarından gündeminde 3 konunun olduğunu anlıyorum.”
“Bugün epey dolu geldiğini görüyorum.”
“Son cümlende sesinin titrediğini (ya da derin bir nefes aldığını vs) farkettim.”
“Tüm bunları neredeyse nefes bile almadan bir çırpıda anlatıverdin.”
“Konuşmana, önce …. ile başladın, şimdiyse….ile bitirdin.”

Danışana tutulan ayna, onun bir es vermesini ve kendisini dışardan görmesini sağlar. Çoğunlukla bir soruya gerek kalmadan danışan devam eder. Ve inanın bana kafası bulanık, dili karışık da olsa, farkındadır. “Bu görüşmeden ne istiyorsun?” sorusuna, “ne istediğimde netleşmek” dediğinde dahi nettir. En azından isteğinin istediğinde netleşmek olduğu konusunda nettir :) En azından diyorum çünkü çoğu zaman bunu söylerken bile danışan ne istediğini bilir. Ancak zihninin oyununa gelir, yarattığı kaygılara takılmıştır, birbirleriyle çatışan değerlerinin arasında kalmıştır. Bu da onda net olmadığı sanısını doğurur.

Bu durumlarda sorarım: “Gerçekten ne istediğini bilmediğini mi düşünüyorsun?” Bir nevi bir meydan okuma olan bu soruya “Aslında biliyorum da…” diye verilen yanıt size henüz yaptığınız kontratı yenilemeniz gerektiğini söyler.

Bazen de danışan “Karar veremiyorum, bu görüşmeden bir kararla ayrılmak istiyorum” der. Kararsız olduğunu düşünen danışanı gözlerini kapatmaya ve bir süre sessiz kalmaya davet ettikten sonra sorarım: “Peki bu seçenekler arasında azıcık da olsa daha meyilli olduğun hangisi?” Bu soruma henüz cevap alamadığım olmadı. Ve gördüm ki meyilli olmak bir yana açık ara tercih edilen seçenekler de var. Böyle bir durumda daha kontrat aşamasında, aslında ne kadar net olduğunu farkederek koçluğa getirdiği konuyu konuşmaya ihtiyacı olmadığını gören bir danışanımı hatırlıyorum.

Peki tüm bunlar ne anlama geliyor? Danışana inanmayacak mıyız? Tam aksine danışana derinden inanacağız. Neye ihtiyacı olduğunu, neyi isteyip neyi istemediğini, karar anında hangi seçeneğe meyillendiğini bildiğine inanacağız. O kendisine inanmazken de biz inanacağız ki danışanımız net değil diye paniklemek yerine onu kendi içinde duyulmayı bekleyen gerçeğe ulaştırabilelim.

Ne oluyor da gerçeğin sesi her zaman o kadar kolay duyulmuyor? İşte burada derinliklerdeki unsurlar giriyor: zihinsel kalıplar, inançlar, roller, beklentiler, değerler, duygular, özellikle de korkular, kaygılar. Gelecekle ilgili hayallerden ziyade geçmişte yaşanılan, çalışılan, paylaşılan yıllara bakarak karar verme yükümlülüğü! “Ama kaç yıldır bu şirkette çalışıyorum…”, “Onca yıl beraber yaşadıktan sonra…”, “Paylaşılan iyi kötü onca anıdan sonra…" Geçmişe bakarak verilmeye çalışılan ancak bir türlü çıkamayan kararlar. Ne zaman ayna tutuyorsunuz: “Peki sen gerçekten ne istiyorsun?” o zaman apaçık ortaya çıkıyor: “Mutlu olmak”. Ne istediğinde gayet net danışan!

Belki de asıl net olmayan danışandan ziyade koç: “Ne yapmalıyım?”, “nereden başlamalıyım?”, “bu karışıklığı nasıl yönetmeliyim?”, “acaba danışanı gerçekten netleştirebilecek miyim?”. “bunca konunun arasından kendisine döndürebilecek miyim?” Kafada bunca sorusu olan koçun kendi karışıklığını danışana projekte etmesinden başka bir şey değil belki de o anlarda yaşanılan.

Güvenin: Danışanınıza, kendinize ve de koçluk sürecine. Her zamankinden farklı bir şey değil yapmanız gereken: Derin dinleme, yansıtma, güçlü sorular. Ve hatırlayın: Danışanın gerçeği zihninde değil daha derinlerde, kalbinde saklıdır. Ona kalbini duyacak, sezgilerini dinleyecek alanı açın. Cümlelerinde, ses tonunda, enerjisinde saklı hallerini yansıtın. Siz ayna olursanız, o da daha net görür.

Aynanızı arada bir temizlemeyi de sakın ihmal etmeyin :)

Adler İletişim Formu