Berna Tunç - İpekyol / Perakende Planlama & E-Ticaret Müdürü

Duyuyor Musun?

Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?

Evet…
Tabii ki..
……
Yani bilmem, duyuyor mu? Duymuyor sanırım. Hiç dikkat etmedim. Bazen duyuyor bazen duymuyor … Yani…
Sanırım…
Bilmiyorum.
Güzel soru bunu düşünmem lazım…
Kendime bu soruyu ilk sorduğumda , verdiğim cevaplar yukarıdakiler gibiydi.

O andan sonra hissettim ki, sözlerimin, karşımdaki insanda beklediğimden farklı tepkiler yarattığı zamanlar, kendimi duymadan konuştuğum zamanlardı. Ne sesimin tonunu ne de söylediklerimi hatırlamıyordum. Oysa seçtiğim sözlerin her zaman düşünülerek seçildiğini zannederdim. Kendimi duymaya odaklandığımda , sözlerimde varsayımlarımı, gereksiz sertlikte ses tonumu, yargılayan ifadelerimi , kastettiğimden farklı söylemlerimi duymaya başladım.

Koçluk yetkinliklerinin en önemlilerinden biri etkin dinlemektir. Etkin dinlemek, “bir çocuk merakıyla” sorular sormak, “danışanın satır aralarını” duymak, kendi varsayımlarımızdan uzak, gerçekte danışanın ne söylediğini anlamaya çalışmak, anladıklarımızı yansıtmak ve danışanın da kendi söylediklerinin farkına varmasını sağlamak…

Burada danışanın söylediklerini tekrar etmek, mümkün olduğunca danışanın sözcüklerinden ve ifade ediş biçiminden uzaklaşmadan kendi söylediklerini bir de bizim sesimizden duyurmak. Ben bunu danışanın kendi sözlerini “duyması” olarak tanımlıyorum. Tıpkı kendimizi duymaya odaklandığımızda olduğu gibi.

Sözlerimiz, davranışlarımız, iletişimimiz hatta bireylerden markalara uzanarak marka iletişimleri, reklamları, görselleri her zaman ifade etmeye yöneliktir. Ne söylemek istediğini, amacını anlatmak, iletmek istediği mesajı anlatmak, dikkat çekmek, dikkat çekerken yanlış “algı” oluşturmamak… İletişimimizdeki yegane amaç birşeyler ifade etmektir. İster sözlü ,ister yazılı, ister görsel olsun, hepsinin içini ifade etmeye çalıştıklarımız ile doldururuz. Peki bu çabamız karşı tarafa ne kadar ulaşır ? Tabii ki algılandığı kadar diyeceğiz değil mi?

Peki nedir bu algı?

Ben algıyı , ortaya koyduğum iletişimin karşı tarafa nasıl ulaştığı şeklinde tanımlıyorum. Yani sesimin karşı tarafa nasıl ulaştığı, sözlerimin nasıl duyulduğu, resmimin nasıl göründüğü… Benim baktığım yerden değil, mesajın gitmesini istediğim yerden nasıl göründüğü. Tıpkı bir tabloyu asıp karşısına geçip bakmak gibi, bir şarkı söyleyip sonra acaba nasıl söyledim endişesiyle dinlemek gibi.

Heralde hepimizin hayatında en az bir kez “Sözlerimden bunu mu anladın ?” sorusu olmuştur birilerine karşı. Tabi bu soruyu sorma şansımız olduysa.

“Ben ne söylüyorum?”, “Sözlerim , kendimi fade edişim ya da edemeyişim nerelerden geliyor?” “Varsayımlarım mı ben mi konuşuyorum?”, “Biriken öfkelerim mi sesime yansıyan?”, “Şu an nedir duygum?”, “O halde neden yüksek sesim, neden sert ve kelimelerim?”

“Ağzımdan çıkanı kulağım duyuyor mu?”
“Sözlerimden bunu mu anladın?”
Peki ben sözlerimden ne anladım…

Herşey kendini duymaya başlamakla başladı benim için. Önce kendimi duydum , sonra uzun uzun dinledim, kendime sorular sordum, sonra karşımdakini duydum ve sonra derin derin dinledim. Bu uzun yolculuğun başındayım ve muhtemelen başında kalacağım. Şİmdi bir arkadaş buldum bu yolculukta yanyana yürüsünler istedim.

“Görmek”… Aramıza hoşgeldin.

Bakalım senin için neler soracağım kendime?

Berna Tunç
İpekyol / Perakende Planlama & E-Ticaret Müdürü

Adler İletişim Formu