Koçluk nedir denildiğinde benim aklıma “öze dönüş” geliyor.
Ben gerçekten bu dünyaya neyi gerçekleştirmeye geldim?
Ben gerçekte kimim ve şu anda ne yapıyorum?
Okuduğumuz kitaplardan, izlediğimiz filmlerden, toplumdan, ailemizden aldığımız tüm bilgileri kabul ile aslında bir nevi ikinci el insanlara dönüşüyor ve neyi gerçekleştirmeye, neyi söylemeye geldiğimizi büyüdükçe unutuyoruz.
Günümüzde hayatın anormal hızında kendimizden gittikçe uzaklaşıyor, bir hamster gibi çarkın içinde, sanki hayatımız bir gün bitmeyecekmiş gibi önümüze konulanları son hızla tamamlamaya çalışıyoruz.
Sonucunda varoluşumuz tepkisel ve otomatik bir hal alıyor.
Mevcut durumu anlamak içinse bir an durup bakmak gerekiyor ve koçluk da bu öze dönüşe hizmet eden araçlardan biri aslında...
Kelimelerde bile gizlice anlatılmış bu, understand, verstehen, hepsi anlamak demek.
Anlamaya dair her kelimenin içinde ise bir dur saklı: “stand=dur”, ”stehen=dur”, “an=dur” yani anda ol dur…
Jung’un çok sevdiğim sözü “Ben başıma gelenler değilim, ben olmayı seçtiğim şeyim”.
Ve Koçluk da bu olma yolculuğuna hizmet ediyor, sadece danışanlarımıza değll, kendimize de durup bakmamızı sağlıyor.
Kim olduğunu seçebilmek ve bu dünyaya neyi gerçekleştirmeyi geldiysek ona doğru yürümek…
Proagoras’ın “İnsan herşeyin ölçüsüdür” sözünde vurguladığı gibi aslında olmayan kavramlarda kaybolmadan yürüyebilmek…
Zekamızı kendimize karşı kullanmayı bırakmak…
Özümüze dönüp benliğimizi kucaklayabilmek ve gerçekten yaşamak…
Koçluğu seviyorum…