Adler Blog

Duyguların Sinir Bilimi

Ayla Türkmen

Duyguların Sinir Bilimi

Darwin evrimle ilişkilendirdiğinde duyguların hayatta kalmak için gerekli olduğunu söyler. Duygular bizim hayvani geçmişimizden gelmektedir. Hızlı, çoğu kez de karmaşık kararlar verirken duygularımıza güveniriz.

Onlarca yıldır laboratuvar ortamlarında yapılan araştırmalar duygularımıza dikkatimizi yöneltirken, hatırlarken, davranışlarımızı düzenlerken, ahlaki gelişimimizi oluştururken, durum ve çevre ile uyumlanırken ihtiyaç duyduğumuzu gösteriyor.

Duygularımızı ifade edebileceğimiz yüzlerce kelime ve yüzümüzde 42 kas var. Paul Eckman’ın araştırmaları, duyguların kültürden, cinsiyetten bağımsız hepimizde var olduğunu ve ifade bulduğunu ortaya koydu.

Duygularımız aracılığı ile çevremizden sosyal davranışlarımızı düzenleyebilmek için de ipuçları ve destek alıyoruz. “İçime doğdu, içime sinmedi, bana öyle geliyor” dediğimiz zamanlar bu zamanlardır.

Biz bunları derken beyinde neler oluyor?

Ön beyinde oluşan bir hasarın duygusal farkındalığı, toplumsal kabulleri anlamayı ve karar verme yetisini olumsuz etkileyebildiğini biliyoruz. Bu bilgiden yola çıkarak yapılan çalışmalar duyguları yönetmenin ön beyinin fonksiyonları arasında olduğunu belirlemiş durumda. Duygular hayatta kalmamız için gerekli olduklarından normal, kabul edilir olandan yıkıcı, zarar verene dönüşebilen bir değişim gösterebilir. Normal duygular mesela kızgınlık, yıkıcı hale gelip saldırganlığa, üzüntü depresyona, zevk alma bağımlılığa, korku fobiye dönüşebilir. Bu dönüşmüş duygu kişiye ve etkileşimde olduğu yapıya artık bir fayda sağlamaktan uzaktır.

Beyinde duyguların doğduğu ve barındığı yer limbik sistemdir. Laboratuvar ortamında yapılan beynin bu bölgesindeki faaliyetleri gözlemlenme çalışmalarında savunmacı, saldırgan tavırların, korkunun, anksiyetenin baş gösterdiği durumların kişiye en çok, sosyal kabulün olmadığının göstergesi olan “senden hoşlanmadılar” dendiğinde, çok hüzünlü bir müzik dinletildiğinde, etrafındaki kişilerde endişeli ifadeler olduğunda, elektrik şok verildiğinde ya da verileceği beklentisi oluşturulduğunda ortaya çıktığı saptandı. Bunlar kadar etkili olan başka bir durumun da kişinin kendisi hakkında olumsuz düşüncelere sahip olması hali olduğu bulundu. “Yetersizim, bende bir bozukluk var” düşüncesi en az diğerleri kadar yıkıcı duygular yaratmada etken.

Limbik sistemde bunlar olurken, ön beyin ise insana özgü harika bir gelişmişlikle kullanılmayı bekliyor. Düşünmek, analiz etmek, dili kullanmak, duyguları yönetmek yani tam da o anda hayatımızda olanın anlamını değiştirmek üzere en gelişmiş aracımız olarak emrimizde. Stratejileri oluşturmak, yaşamda kalabilmek için en etkin ve sürdürülebilir yöntemi ancak böyle geliştirebileceğimiz bulgusu yeni değil. Marcus Aurelius, duyguları yönetebilmek üzere bize M.Ö. 167’den “Eğer herhangi bir dış ya da iç sebeple acı çekiyorsanız, acının olayın kendisinde değil, SİZİN ona yüklediğiniz anlamda olduğunu hatırlayın; bu sizin her an harekete geçirebileceğiniz gücünüzdür” diye sesleniyor. Bize düşen bu bölgeyi kullanmak…

Beyin sürekli gelişerek, her an oluşan durumlara yeni anlamlar kazandıracak şekilde kapasitesini arttırıyor. Evrimin ilk adımlarının izini taşıyan limbik sistemin ötesine geçip, otomatik pilottan çıkıp, durumları değerlendirmek için duygu kontrolünü yapmak üzere ön beyni çalışmaya çağırmak bizim işimiz.

Tek yapacağımız, kontrolü elimize alıp, seçenekleri oluşturacak özgüvene sahip olmak üzere algılarımızı değiştirme gücünün bizde olduğunu hatırlamak.

Duyguların incelenebilir, ölçülebilir, deneylenebilir bir bilim dalı olması ne kadar heyecan verici.

Bunun yanında ruh hali olarak; iyi hisseden/kötü hisseden, soğukkanlı/gergin, acı çeken/zevk duyan ve sosyal yaklaşım olarak benimsediklerimiz mahcubiyet, kıskançlık, suçluluk, utanç, azamet

 
 
Yazar: Ayla Türkmen
Adler İletişim Formu