Adler Blog

ŞEFKAT: Nedir, Ne Değildir?

Ayla Türkmen

ŞEFKAT: Nedir, Ne Değildir?

İşler istediğimiz gibi gitmediğinde şefkat göstermede tutuk kalabiliyoruz. Hele bu kendimize göstereceğimiz şefkatse tutukluğumuzun büyük kısmı bu duyguya yüklediğimiz yanlış anlamlardan kaynaklanıyor.

Şefkat nedir diye bakarken ne olmadığının altını çizmekte yarar var;

Şefkati kendimize göstermeyi öğrenmeden başkalarına gösterebilmemiz olası değil.

Araştırmacı Dr. Kristin Neff ‘kendine şefkatin’ üç öğesini belirlemiş;

Yarışmacılığın abartıyla teşvik edildiği, mükemmelden azının kabul görmediği, değerlendirmelerde daha iyisinin yapılabileceği algısının yapılanı görmenin önüne geçtiği günümüz ortamları, şefkatin kendiliğinden ortaya çıkması için doğal ortamlar değil. Bize düşen, bu ortamlara rağmen yukarıdaki belirtilen üç temel öğeyi yaşamımızda tutabilmek.

Kendine güven duygumuzun alışıla gelmiş tatmin yöntemi dış dünyanın bizi onaylamasıdır. Bu yöntem bizi bir uçta kendimizi cezalandırmaya, disipline etmek için kendi gözümüzde bile olsa küçük düşürmeye, diğer uçta boş vermeye, mazeret üretmeye, olanları çarpıtarak yorumlamaya iter. Ya agresif ya depresif ruh hallerinde, anlaşılmamışlık duygusu içinde yakınır veya böbürlenir durumda kalırız.

Kendimize anlayışla yaklaşmanın en büyük katkısı bu zihniyetteyken olanı olduğu gibi görebilecek bakış açısını koruyabilmemizdir. Yaklaşımımız böyle olunca da ne kadar değersiz, beceriksiz, yararsız olduğumuz yolundaki yıkıcı duygular yerini insan olduğumuzu hatırladığımız, ters giden durumların da yaşamın normal seyri içinde olduğunu kabul ettiğimiz, tekrar denemekten çekinmeden yaşamın içinde sağlıklı kaldığımız bir tutuma bırakır.

Genelde başkalarına karşı daha şefkatli iken konu kendimiz olduğunda çoğunlukla acımasızlık boyutuna ulaşan bir tutum sergiliyoruz. Zor durumdaki arkadaşınıza “olur böyle şeyler, hayat bu, hepimizin başına benzer şeyler geliyor, geçecek bunlar, haksızlık yapma kendine, biraz zaman tanı” derken aynı durumdaki kendinize “nasıl yaptım bu hatayı, artık bana hiçbir zaman güvenmeyecekler, en berbat durumda olan benim, onların yerinde ben de olsam benim yüzüme bakmam, ölsem daha iyi” deyiveriyoruz. Başkalarına gösterdiğimiz şefkati kendimize göstermeyi unutuyoruz. Eğer bu katı tutumu motivasyonumuzu arttırmak için yapıyorsak araştırmalar gösteriyor ki, yetersizlik duyguları uyandıran davranış ve tutumlar içinde olmak beklenen sonucu üretmiyor. Her zaman ortalamanın üstünde olamayacağımızı (hepimizin her zaman ortalamanın üstünde olması istatistiki olarak mümkün değil) bilmek ve bunu kabul etmek ilk adım. Damgalayarak, yargılayarak şefkatimizi esirgemek yerine, açık gönüllülükle, olanı olduğu haliyle kabulle, yakın bir dosta göstereceğimiz türden bir yaklaşımla kendimizle ilişki kurarak ilk adımı atabiliriz. Bunun için büyük bir açlıkla dış dünyanın onayını beklemeye de gerek yok.

Kendimizle ilişki içinde değilsek başkaları ile bağlantılarımız da sağlıksız ve yüzeysel oluyor. Sosyal yapı içinde kalabilmek, ilişkilerden beslenmek, ait olma duygusunu yaşayabilmek, sağlıklı kalabilmek için bu bağlantılara ihtiyacımız var. Kim olduğumuzun, neleri vermeye ve almaya hazır olduğumuzun başkaları ile güven ilişkileri kurmaktaki önemi çok fazla. Siz de dahil hiç kimse yakınan, aşağılayan, övünen, yıkıcı eleştiren, beğenmeyen kişilerle olmak istemiyor.

Olayları, durumları olduğu halleriyle algılayabilmek bizi yargıdan, endişeden uzaklaşmış, içinde bulunduğumuz ana, o anı paylaştığımız kişilere ve en önemlisi kendimize yaklaştırır.

Bilinçli odaklı kalabilmek şefkati ortaya koyacağımız durumları görme yetimizi arttırır. Nelerin olmadığına değil, nelerin mümkün olduğuna bakan üretken zihni davet eder. Çaresizlik yerini yaratıcılığa bırakır.

“Dayak cennetten çıkmadır” atasözünün kullanım tarihi geçti. Yaşamlarına şefkati getirmeleri, kendilerine daha çok şefkat göstermeleri yolunda danışanlarımıza yaptığımız davetin öncelikle kendimiz için geçerli olduğunu hatırlayalım.

 
 
Yazar: Ayla Türkmen
Adler İletişim Formu